El Kindi Sözleri
Soru: El Kindi kimdir?
Cevap: 9. yüzyılda yaşamış ilk Arap filozofudur…
El-Kindi (ya da tam adıyla Ebu Yusuf Ya’kub İbn İshak el-Kindi), 9. yüzyılda yaşamış ünlü İslam düşünürü, filozof ve bilim insanıdır. İslam dünyasında önemli bir yere sahip olan El-Kindi’nin pek çok felsefi ve bilimsel çalışması bulunmaktadır. Maalesef doğrudan ona atfedilen çok sayıda söz mevcut değildir, ancak bazıları şunlar olabilir:
El Kindi hayatı hakkında detaylı bilgi almak için tıklayabilirsiniz.
Müminin sevinci yüzünde, üzüntüsü kalbindedir.
Asıl yetimler anadan babadan değil ilim ve ahlaktan yoksun olanlardır.
Felsefeye karşı olanların mantığına göre kendilerinin de felsefe yapmaları gerekir. Şöyle ki: Onlar felsefe yapmanın ya gerekli ya da gereksiz olduğunu söyleyeceklerdir. Eğer gereklidir derlerse bu gereği yerine getirmeleri icap eder. Gereksiz olduğunu söylerlerse, bunun sebebini ortaya koyup ispat etmeleri gerekir. Oysa sebep gösterme ve ispat etme, varlığın hakikatini bilmenin yani felsefenin alanına girer. Bu durumda kendi mantıklarına göre onların da felsefe yapmaları zorunluluktur.
Bir şeyin ticaretini yapan, onu satar. Sattığı ise artık kendisinin değildir. Dolayısıyla din ticareti yapanın dini yoktur.
Kanaatkar olan köle hür, tamahkar olan hür ise köledir.
Bize düşen, kendilerinden büyük ölçüde yararlandığımız kişiler şöyle dursun, basit seviyede yararlandıklarımızı dahi karalamamaktır.
Öfkeye teslim olana, Huzur isyan eder.
Kaybedilmeye elverişli bütün dileklerde musibet, geçici olan her şeyde acı ve keder, her güvenliğin sonunda bir korku vardır.
Matematik ve Geometri diğer her tür bilgiye ulaşmada gerekli ve ön şarttır.
Var olmayanı isteyen arzusunu gerçekleştiremez. İstediğini gerçekleştiremeyen kimse de mutsuz olur.
Üzüntü, psikolojik bir rahatsızlıktır.
Musibetlerinin az olmasını isteyen kişi, haricî ihtiyaçlarını azaltmalıdır.
Aslında biz, üzülmeme direncimizi kaybettiğimize üzülmeliyiz. Çünkü bu aklın özelliğidir.
Bedenlerimiz, ruhlarımızın fiillerini gerçekleştirme de kullandıkları araçlardır. Bu yüzden kendi kişiliklerimizi iyileştirmemiz, araçlarımızı iyileştirmemizden çok daha önemlidir.
Ruhu iyileştirmek ve şifaya kavuşturmak, bedenimizi iyileştirmekten daha önemli bir görevdir. Çünkü biz bedenimizle değil, ruhumuzla biziz.
Ölüm bir yok oluş değil, daha yüksek bir doğuma geçiştir.
Biz kötü olan şeyden değil, sadece kötüden nefret etmeliyiz. Bu husus hafızamızda yer edecek olursa, duyulardan kaynaklanan üzüntüleri yenmemizde büyük yarar sağlar. Buna göre, sanılmasın ki ölümden daha kötü bir şey yoktur! Gerçekte ölüm kötü değildir, kötü olan ölüm korkusudur.
Güneş ışığının güneşten kaynaklandığı gibi nefis de yüce Yaratıcı’nın nurundan gelmiştir.
Şu halde üzüntü tabii değil, arızidir. Nitekim mülkünü kaybetmiş olmaktan dolayı üzüntüye düşen bir kimse görürsek (düşünmeliyiz ki ), birçok insan böyle bir servete hiç sahip olmamışlar ama yine de üzüntülü değillerdir.
Şunu akıldan çıkarmamalıyız ki, müşterek menfaatlerden olup da bizim elimizde bulunan her şey, bir Hak Sahibi’min bizdeki emanetidir ve bu şeylerin yaratıcısı, azîz ve celil olan Allah, hak sahibi olarak, dilediği zaman emanetini geri alabilir ve dilediği bir başkasına verebilir.
Sokrata nasıl oluyor da hiç üzülmediği sorulduğunda, şöyle cevap verir: “çünkü kaybedilmesi” beni üzüntüye sokacak hiçbir şeye sahip olmadım.
Keder, sevilen şeylerin elden gitmesinden ya da amaçlanan şeylerin gerçekleşmemesinden doğan psişik (nefsî) bir acıdır.
Musibetler musibetimizi azaltıyorsa o musibet nimet sayılır. Her ne kadar bize göre musibet üzücüyse de üzüntüyü azaltan her şey nimettir. O halde kaybedilmesi bize musibet gelen her duyusal kazanımın azaltılması bir nimettir.
Bilgi, insanı karanlıktan aydınlığa çıkarır.
Bilgelik, sadece bilginin değil, aynı zamanda onu kullanma yeteneğinin de üstündedir.
Gerçek bilgi, kendini bilgiye adamış bir kalpten gelir.
Bilgi, insanın en büyük mirasıdır ve ona daima yatırım yapılmalıdır.
Bilgi, bir milletin en değerli hazinesidir.
Sokrata nasıl oluyor da hiç üzülmediği sorulduğunda, şöyle cevap verir: “çünkü kaybedilmesi” beni üzüntüye sokacak hiçbir şeye sahip olmadım.
Bilgi, insanın düşüncelerini özgürleştirir ve ufkunu genişletir.
Bilgi, insanı cahillikten kurtarır ve onu ilerlemeye yönlendirir.
Kuşkusuz sebepleri bilinmeyen acıların şifası da bulunmaz.
Bilgi, insanı dünyayı anlamaya ve değiştirmeye sevk eder.
Bilgi, karanlığı aydınlığa çeviren bir fener gibidir.
Gerçek bilgi, sadece ezberlenmiş bilgilerin ötesinde, anlayış ve içgörüdür.




































